31 Ağustos 2016 Çarşamba

Garip Bir Olay 4

   Yıllar önce bir yaz akşamı evde bilgisayar oynuyordum. Bizimkiler yazlığa gitmişti bende hasta olduğum için bir hafta sonra gidecektim evde yalnızdım. Oyundan canım sıkılınca korku filmi açıp izlemeye başladım. Bizim ev dubleksti benim oda üst katta mutfağın hemen yanında orada izliyordum filmi neyse. Film bitti saat gece ikiyi on iki geçiyordu yatayım dedim. Alt kattan tıkırtılar gelmeye başladı. Aşağı indim baktım enteresan bir durum yoktu. Pencereyi açık bırakmışım gittim kapattım rüzgar ses yapmıştır herhalde deyip yukarı çıktım. Pencereyi açık bırakırdık genelde çünkü apartmanın son iki katında bizim ev yani güvenli hırsız riski falan yok anca kapıdan girer. Sonra terasa çıktım bir sigara yakıp içtim içeri girdiğimde alt katta yanan ışıkları fark ettim gidip baktım tüm odaların ışıkları yanıyordu haliyle biraz korktum. Hepsini kapattım yukarı odama çıktım yatmaya fakat içimde bir huzursuzluk vardı. Mutfağa su içmeye gittiğimde alt katın ışıklarının yine açık olduğunu gördüm. Elime mutfaktan bir bıçak aldım aşağı indim teker teker odaları dolaştım kimse yoktu. Işıkların hepsini kapattım uyuyamıyorum uykum kaçtı. Bari alt katta oturayım dedim ışıklar falan kendiliğinden yanıyor, belki yanmaz falan diye düşündüm cesarete bak kaçsana evden bendeki de kafa..Oturuyorum televizyona falan bakıyorum gözüm üst kattaki odalara çarptı bu seferde üst katın ışıkları yanıyor. Yukarı çıkamadım beş dakika sonra elektrikler gitti. Her yer zifiri karanlık o karanlıkta uykuya dalmışım. Uyandığımda elektrikler gelmişti. Kapıyı yatarken açık bırakmıştım kalktığımda kapı kapalıydı. Kapıyı açmayı denedim açılmıyor omuzluyorum kırılmıyor.Televizyonu açmayı denedim açılmıyor elektrik var ama sanki mahallede sadece benim odada var dışarısı kapkaranlık. Camdan baktığımda siyah gölgeler gördüm. Telefondan saate bakmak istedim telefon açılmıyor. Yaklaşık bir saat falan öyle oturduğumu hatırlıyorum sonrasında uyumuşum kalktım her şey düzelmiş.Beni asıl şok eden şey saate bakmamla gerçekleşti.Saat ikiyi on üç geçiyordu. Ya onca olayı bir dakika içinde yaşamıştım yada onun gibi bir şeydi.

Tren İstasyonu

   Arkadaşım John tren istasyonunda çalışıyordu.Tren istasyonun güvenlik görevlisiydi.Olayın olduğu   o gün gece işe gittiğinde işlerin garip gittiğini anlamış. Rayların makasını kontrol etmeye gitmiş  fakat karanlıkta makası bulamamış bu” kadar süre bir şey olmadı” deyip umursamamış  . İstasyona geri döndüğünde  uyuya kalmış. Rüyasında iki treni kaza yaparken görmüş.Kan ter içinde uyanmış içinden “kötü bir kabustu.” Deyip televizyonu açmış. Televizyonda son dakika haberlerinde tren kazası haberinin görünce korkmuş ne yapacağını şaşırmış. Hemen el feneri alıp ray makasını kontrol etmeye gitmiş yaklaşık 500 metre yürüdükten sonra makasa ulaşmış makasla oynandığını anlamış, bir km ileride yükselen dumanlar görmüş. Koşarak bakmaya gittiğinde iki trenin çarpıştığını görmüş hemen yardım etmeye koşmuş  her tarafla ölü ve yaralı insanlar varmış. Ardından bayılmış, ayıldığında kendini tren istasyonun 50 km ilerisinde ki ormanlık alanda bulmuş. Hemen en yakın yola çıkıp yardım istemiş. Yoldan geçen arabalardan biri John’u arabasına almış. John tren istasyonun orada arabadan inmiş. Televizyon hala açıkmış fakat son dakika haberlerinin hiç birinde tren kazası yokmuş hatta o gece önemli bir olayda olmamış ülke genelinde.Olanlara anlam verememiş.  Bu olaydan sonra üç ay zaman geçmiş. John’un karısı çocuklarıyla annesine ziyarete gitmeye karar vermişler ve tren bileti almışlar. Cuma akşamı yola çıkmışlar fakat John çalıştığı için gidememiş . O gece tekrar uyuya kalmış ve üç ay önceki kabusu görmüş bir patlama sesiyle uyanmış. Dışarı çıkıp baktığında yükselen dumanları görmüş. Yardım için koşup baktığında 12.vagonda karısını ve çocuklarının cesetlerinin görünce olduğu yere yığılmış. Kendine geldiğinde o gece gibi ormanda olmayı dilemiş fakat ailesinin cesetleri başında uyanmış. Bütün ailesini o gece kaybetmiş.

28 Ağustos 2016 Pazar

Rus Uyku Deneyleri

 1940'ların sonlarında Rus araştırmacılar 5 insanı 15 gün boyunca tetikleyici gazlarla uyanık tuttular. Oksijen seviyesinin dikkatlice kontrol edildiği odalarda kalıyorlardı. Böylece gaz onları öldürmüyordu, eğer toksit seviyesine ulaşmazsa. Kamera sistemleri kapatılmıştı, yani onları izleyebilmek için sadece mikrofonlar ve 5 inçlik kamara penceresine benzeyen gözlem camları vardı. Oda kitaplarla, yataksız karyolalarla, su ve tuvaletle, ayrıca 5'ine de 1 ay yetecek kadar yiyecekle doluydu.
Denekler 2. Dünya Savaşı'nda düşman olarak kabul edilmiş politik tutsaklardı.
   Her şey ilk 5 gün iyi gidiyordu; denekler 30 gün boyunca uyumadan teste dayanırlarsa serbest bırakılacakları konusunda anlaşmalardı. Günden güne onların her hareketlerini ve aktivitelerini izlerlerken giderek geçmişlerindeki travmatik olayları konuştuklarını fark ettiler. 4 gün boyunca bu durum giderek karanlık bir görünüme ulaştı.
   5 günden sonra, koşullar hakkında şikayet etmeye ve onları yönetenlerin nerede olduğunu araştırmaya başladılar. Birbirleriyle konuşmayı kestiler ve mikrofonlarla tek taraflı camlara fısıldamaya başladılar. İşin garibi, bu deneyi diğer deneklerin üzerlerinden kazanabileceklerini düşünmeye başladılar. Araştırmacılar başta bunun gazın bir yan etkisi olduğunu düşündüler...
9 günden sonra ilk denek çığlık atmaya başladı. 3 saat boyunca, ciğerlerinin üzerinden odanın içinde koşarak bağırdı. Denek bağırmaya devam ediyordu ama bazen sadece çıkan ses bir kaç ciyaklamadan başka bir şey değildi. Araştırmacılar, deneğin ses tellerini parçaladığını ileri sürdüler. Daha ilginç olan şeyse diğer deneklerin buna nasıl tepki verdiği... ya da tepki vermedikleri... 2. denek çığlık atmaya başlayana kadar hepsi mikrofonlara fısıldamaya devam etti. Diğer çığlık atmayan denekler kitapları parçalara ayırdı, sayfaları tek tek yüzlerine sürüp sakince gözlem camlarına yapıştırdıklarında, çığlıklar hemen kesildi. Yani, mikrofonlara devam.
   3 gün daha geçti. İçerideki 5 deneğin hiç sesi gelmediğini düşündüklerinde araştırmacılar mikrofonları çalışıyorlar mı diye saat başı kontrol ediyorlardı. Odadaki oksijen seviyesi, hepsinin hayatta kalabileceğini göstermişti. Aslında 5 denek ağır egzersizler yapınca oksijen seviyesi düşüyordu. 14. günde araştırmacılar deneklerden hiç bir veri alamayınca odaya girmeye karar verdiler. Onların ölmüş olmalarından endişeleniyorlardı. Veya bir sebzeye(hareketsiz) dönüştüklerini...
Anons ettiler: "Mikrofonları kontrol etmek için içeri giriyoruz, kapılardan uzak durun ve yere yatın. Aksi halde vurulacaksınız. İtaat edeninizden birisi özgürlüğüne hemen kavuşacak."
İçeriden sakin bir ses cevap verince şaşırdılar: "Artık özgür olmak istemiyoruz."
Bir tartışma askeri güçler ve araştırmacılar arasında patlak verdi. Daha fazla tepki alıp kışkırtmamak için sonunda 15. günün gece yarısı odanın kapısının açılmasına karar verildi. Oda birden temiz havayla doldu ve uyarıcı gaz dışarı boşaldı. Mikrofonlar anında çalışmaya başladı. 3 farklı ses yalvarmaya başladı, onları bekleyenler ve sevdiklerinin üzerlerine. Odanın içine askerler denekleri almak için gönderildi. Şimdiye kadarki en yüksek çığlıklarını askerler de içeride ne olduğunu görünce attılar. 5 denekten 4'ü hala yaşıyordu, buna rağmen hiç kimse bunun "hayatta" kalmak olduğunu söyleyemedi.
   Yiyecek erzaklarına çok dokunulmamıştı. Ölü deneğin kalçasında ve göğsünde topak topak doldurulmuş et vardı. Odanın ortasındaki giderin üstünde duruyordu, suyun geçmesini engellediği için oda 4 inç suya kaplanmıştı. Aslında kan olan suyun ne kadar fazla olduğu asla fark edilememişti.(gece yarısı sonuçta) "Kurtulan" 4 denek uzamış sakallara ve yırtık derilere sahipti. Tırnaklarındaki parçalar bu yaraları kendilerinin yaptıklarını gösteriyordu. Araştırmacıların düşündüğü gibi dişlerle değil... Yaralar ve oyukların açıları, konumları hepsini kendilerinin yapmadığını gösteriyordu.
   Karın bölgesindeki organlar ve kaburgaları 4 deneğinin de ortadan kaldırılmıştı. Kalp, akciğerler ve diyafram yerine, deri ve kaburgaya bağlı kasların çoğu akciğerlerle beraber göğüs kafesinin dışına sarkmıştı. Kan damarları ve organlar sağlam kalsa da, diğerlerini çıkarıp yere atmışlardı ve havalandırıyorlardı. Fakat denekler hala yaşıyorlardı. Dördünün de sindirim sistemleri yiyecekleri sindirilirken görülebiliyordu. Günler sonra yiyecekleri dışarı attıklarında aslında onların kendi etleri olduğu ortaya çıktı. Çoğu asker Rus özel tesislerinde çalışmıştı fakat hepsi de denekleri o odaya girip kaldırmayı reddetti. Askerler odadan çıkarılmaları için yalvarıp bağırırken gaz geri geldi, uykuya daldılar...
   Deneklerin odadan çıkarılmamak için verdikleri mücadele herkesi çok şaşırttı. Bir Rus asker boğazı söküldüğü için öldü, başka bir diğeri ise testisleri koparıldığı ve bacağı deneklerden birinin dişleriyle kemirildiği için yaralandı. Diğer 5 asker ise hayatlarını haftalarca intihar etmeye çalışarak kaybettiler.
   Yaşayan 4 denekten birinin dalağı patladı ve dışarı doğru kanamaya başladı. Tıbbi araştırmacılar onu sakinleştirmeye çalıştılar ama bu imkansızdı. Bir insanın alabileceği morfinden daha fazla almasına rağmen hala köşeye sıkışmış bir hayvan gibi mücadele ediyordu ve bir doktorun koluyla kaburgasını kırdı. Kalbi son hızına 2 dakika boyunca ulaşıp atarken dolaşım sisteminde kandan daha fazla hava vardı. Kalbi durduğunda bile bağırmaya devam etti ve kendini 3 dakika boyunca dövdü. Herkese saldırıp "DAHA FAZLA" kelimelerini tekrar ederken gittikçe güçsüzleşti, yavaşladı ve sessizce yere yığıldı.
   Sağ kalan 3 denek tam donanımlı bir tıp merkezine taşındı. Sağlam ses telleri olan 2 denek uyanık kalabilmek için daha fazla gaz talep ediyorlardı...
   Deneyin organlarını tekrar yerleştirme aşamasında sakinleştirici ilaçlarına karşı bağışıklık kazanmış olduğu keşfedildi. Bağlamış olduğumuz iplere karşı öfkeli bir şekilde dayandı.En sonunda 4 inçlik deri bağı yırtmayı başardı.Hatta o bileği 200 poundluk bir asker tuttuğu halde.Onu normale getirmek için normalden biraz daha fazla anestezi kullandık. ve gözlerinin kapandığını gördük. Kalbi durmuştu. Otopsi testlerinin sonuçları onun kanının içindeki oksijen sayısının 3 katını tespit ettik. Kasları o kadar iskeletine sıkıştırılmıştı ki karşı vermeye çalışırken 9 kemiğini kırdığını tespit ettik.
   2. Hayatta kalan ise 5 kişinin arasında ilk çığlık atanlardandı. Vokal kayıtları yok edilmişti.Yalvaracak durumda değildi, tek yapabildiği kafasını düzensiz bir şekilde hareket ettirmekti.Tabii bunlar anestezi gazı ile oluşan sonuçlardı.Bir sonraki ameliyat anestezi gazı kullanmayarak denedik. Organlarını yerleştirirken 6 saat boyunca hiç tepki vermedi. Ameliyat tekrar tekrar denetlendi çünkü hastanın hayatta kalmasını sağlamamız gerekirdi. Bir hemşire hastanın ağzı kıvrılarak gülümseye döndüğüne şahit olmuş bir kaç kere.
   Ameliyat hastanın yüksek sesle mırıldanmasıyla sona erdi. Çırpınarak aynı zamanda konuşmaya çalışıyordu. Ona kalem ve kağıt verdik ki bize ne istediğini söyleyebilsin. Ve mesajı. "Kesmeye devam et."
   Diğer iki denek aynı ameliyatta yapıldı. İkisi de anestetik gazı verilmeden.En azından onları felç edilecek bir ilaç verdik ameliyatın sonuna kadar. Ameliyat imkansızdı çünkü iki hastada gülüp duruyordu.Bir kere felç olan hastaların izleyeceği tek yol araştırmacıları gözleri ile izlemekti. Tekrar konuşabilecekleri zaman bize canlandırıcı gaz istediklerini söylemişlerdi.Araştırmacılar onlara niye kendinize zarar verdiklerini sormaya çalıştılar.Neden kendi bağırsaklarını parçaladıklarını ve tekrar gaz verilmesini istediklerini sordular.
Tek cevap şuydu. "Uyanı kalmam gerek."
   Bütün üç deneklerin bağları güçlendirilmişti ve onlarla ne yapılacağına karar verene kadar bekleme odasına geri konulmuştu. Komutan tekrar gaz verildiğinde ne olacağını merak ediyordu.Araştırmacılar buna itiraz etti ama kimse dinlemedi.
Odanın içinde tekrar mühürlenmeye hazırlanan denekler EEG monitörüne bağlıydı. Ve herkese sürpriz olan şey tekrar gazlanacaklarını duyduklarında çırpınmayı bıraktıklarıydı. Bu çok açıktı ki üçü uyanık kalmakta kendilerini zorluyor gibiydiler. Bir tanesi sesli mırıldanarak konuşmaya çalışıyordu. Diğer denekler kafasını yastığa dayamıyor ve sürekli göz kırpmaya çalışıyordu. EEG monitöründe beyin dalgaları şaşırtıcıydı. Kağıt raporlarına bakarken bir hemşire hastalardan birisinin kafasını yastığa vurduğu anda gözlerinin kapandığını fark etti. Beyin dalgaları direk derin uykuya girdiğini gösteriyordu. Sonra tekrar eski durumuna döndü. Döndüğü anda ise kalbi durmuştu.
Tek kalan denek ise tekrar mühürlenmek için çığlık atmaya başladı. Beyin dalgaları tıpkı uykudan ölen deneğin ki gibi oldu. Komutan 2 deneğin tekrar mühürlenmesini emretti. Yanlarında olan 3 araştırmacıyı da mühürleme emri verildi. Üçünden birisi silahını çekip komutanı vurdu. Sonra sessiz olan deneğe silahı doğrultu ve beynini dağıttı.
Silahı son kalan deneğe doğrulttu."Bu şeylerle aynı yerde kilitlenmeyeceğim !Seninle değil!" Adama çığlık attı. "NESIN SEN!?" "Bilmek zorundayım!"
Denek gülümsedi.
"Bu kadar kolay mı unutun?" Diye sordu denek. "Biz siziz. Biz sizin içinizde yatan deliliğiz, Her anda serbest olmayı bekleyen çılgın hayvanlarız.Biz yatağınızın altında saklananlarız."
Araştırmacı durdu. Sonra silahı deneğin kalbine doğrultup ateş etti. Denek ölmek üzereyken, "Nerde..yse .. özgür..." dedi.