27 Ağustos 2016 Cumartesi

Keçi Olayları 2

 Kapı komşumuz Hüsnü bey amca anlatırdı… Urfa’da ki köylerinde bir zamanlar çok garip olaylar olmuş. Hala bu ürkütücü olayların
devam edip etmediğini bilmediğini fakat yeniden de emin olmadığını söylerdi bize. Zira köyüyle tüm ilişkisini koparmıştı. Aklımda kaldığı kadarıyla bu olanları sizinle paylaşmak istiyorum. Köylerinin isimi “Karakeçi”, nam-ı diğer “Cinli Köy”. Etraf kasaba ve köylerin insanları, cinlerin yapıştığı bu köyden ve orada yaşayan köylülerden olabildiğince uzak durmaya çalışırmış.
   1900′lü senelerde Karakeçi’nin çok dindar birisi olan çobanı İbrahim bir gün sürüyü salmış otlağa ve de oturmuş bir ağacın altına. Tembellik basmış ve de uyuya kalmış. Esen hafif rüzgar onun yüzünü yalayıp geçmiş, o esnada birkaç hınzır kıkırdama duymuş. Hemen gözlerini açmış. Gördüğü şey etrafında toplanmış ve başında bekleyen, ona asabi asabi bakan ve bağırıp çağırarak ağza alınmayacak küfürler savuran koyun sürüsü olmuş. Hızla ayağa fırlayarak köye doğru koşmuş. Bir yandan da omzunun üstünden arkasına bakıyormuş, korkudan tir tir titreyerek. Kan-ter içinde evine varmış ve hane ahalisine soluk soluğa olanları anlatmış. Tabii ki kimse ona inanmamış. Gerçi o zamanlar “Gul Yaban”i söylentileri çok yaygınmış ama yine de İbrahim’in anlattıklarını çok absürt bulmuşlar. Hem de onun çıldırdığını sanmışlar.  Olay bir müddet sonra unutulmuş. Çoban, Hüsnü bey amcanın dedesiymiş. İbrahim, bir daha o otlağa gidememiş ve artık hiçbir koyuna bakamıyormuş. Bir gece, tuvaleti geldiği için haneden çıkmış ve sonrası sabah boynu 180 derece dönmüş ve de gözleri çıkartılmış bir durumda, yerde yatarken bulunmuş. Bir kaç köpek, çobanın bomboş olan göz oyuklarını yalıyormuş ve de kalan et parçalarını kemiriyormuş. Tabiatı ile herkes onu köpeklerin parçaladığını düşünmüş.  Çobanın erkek çocuğu Hüseyin, bir kaç sene sonra hanede yalnız kaldığı bir vakit, namaz kılmaya karar vermiş. 2. rekatının ortasında, hane hafiften sallanmaya başlamış. Adam, yine de devam etmiş namaz kılmaya. Bu sırada evde başka bir şeylerin varlığını sezmiş. Onu ziyarete gelenlerin, etten kemikten olmadıklarını hissetmiş ve de onları göremediği için de korkusu ikiye katlanmış. Dualara devam etmiş, belki bu ifritler, şeytanlar gider diye; ama her ne kadar Allah’a sığındıysa da varlıklar gitmemeye kararlıymışlar. Secdeye vardığı anda üstüne ağır bir şey atlamış ve de sırtına binmiş. Hüseyin, durmadan Kelime-i Şehadet getirmiş ve her Allah dediğinde, üstündeki şey daha da bir bastırıyormuş. Adam, yüzü tamamıyla seccadeye yapışmış bir halde dualar okuyormuş. Kendi arkasından gelen bir takım koşuşturma ve de kağıt yırtılması sesleri duymuş. Ayağa kalmak istediyse de yapamamış, yerinde doğrulamıyormuş dahi. Artık o kadar ağlamasının ve yalvarmalarının hemen peşinden sırtına çok sert bir tekme yemiş ve onların gittiğini hissetmiş. Bu olayı, akşam üzeri ailesine anlattığı vakit herkes ona inanmış, zira bir iki dakika önce her vakit hanelerinin duvarına asılı olan Kuran-ı Kerim’i paramparça bir halde dışarıdaki tuvalette bulmuşlar. Bütün köye ve de etraf köylere bu olay dağılmış ve köy bundan sonra “Cinli Köy” diye anılmış. Fakat bu tip olaylar artık olmuyormuş. Hüseyin’de bu hadiseden sonra bir daha korkudan ağzına “Allah” lafını alamamış. 10 yıl sonra, Hüsnü bey amca 6 yaşındayken, babası Hüseyin yatağında ölü bulunmuş. Gözleri korkudan fal taşı gibi açılmış ve de vücudu kaskatı kesilmiş. Köyün imamı gelmiş cesede bakmaya ve dualar okuyup üfledikten sonra, adamın can vermeden önce felç geçirdiğini ve de bütün ayak parmaklarının kırıldığını fark etmiş.Ondan sonra bütün haneye ve de hane halkına okuyup üflemiş ve de gitmiş. Hüseyin’in nasıl can verdiği anlaşılamamış, çünkü o gece yanında  kimse yokmuş. Yalnız, Hüsnü bey amca, o gece babasının odasından bir takım homurtu ve mırıldanmalar geldiğini duymuş fakat önem vermemiş.
   Hüsnü bey amca büyüdükten sonra Ankara’ya taşınmış, izdivaç edip çocuk çoluğa karışmış. Dindar ve çok iyi bir insandı, hepimiz onu çok severdik. Bazı acayip hareketleri oluyordu ara sıra ama hiç gözümüze batmıyordu. Hüsnü bey amcayı geçen baharda gömdük.
Can vermeden evvelki gece tuvalete kalkmış ve ertesi sabah, yan daireden gelen çığlıklar ile uyandık. Onu salonun ortasında elleri kolları arkasına bağlı bulduk. Allah rahmet eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder